CEVAPSIZ ÇAĞRI



Oturdu. Başını avuçlarının arasına alıp gözlerini kapattı. Bir süre, gözlerini açacak kısa tüm hayatını gözden geçirecek kadar uzun bir süre, öylece kaldı. Yağlı saçları darmadağın, yamalı paltosu fırçalanmamıştı. Dirseklerinin altında inleyen masaya sesini kesmesi için sert bir yumruk attı. Masa daha çok bağırdı ama bir süre titredikten sonra suskunlaştı.

Masa ile birlikte çevresindeki tüm uğultu durakladığında derin bir umutsuzluk çekti ruhuna. Anason ve tütünle harmanlanmıştı kokusu. Bardağının boşalmış olduğunu görünce şişeyi havaya kaldırdı. Ufak çaplı bir selamdan sonra boğulmak istercesine bir nefretle gırtlağına boşalttı. Zihnini çevreleyen sis perdesini ise umursamadı.

Kafasını kaldıramaz hale gelene kadar şişeleri peş peşe yuvarladı. Lanet bir bataklığa saplanıp kalmıştı. Kaçmak istedikçe daha çok dibe çekildiğini fark ediyordu. Unutmak için içmeye başlamış fakat bilinçaltının tuzağına yakalanmıştı. Her şey, tüm netliğiyle gözlerinin önünde yeniden canlanıyordu. 

Saat yediye dayanırken cevapsız bir çağrı almış, var gücüyle sevdiği kadına koşmuştu. Çok geç kaldığını hissediyor ama içten içe kötü bir şey olmaması için dua ediyordu. Olabilecek en hızlı şekilde yanına ulaştığında her şey bir anda yavaşladı. Öyle ki dizlerinin üzerine çöküp başını göğsüne yaslayıncaya kadar tüm canlılığını yitirmiş, yaşlanmıştı.

Son bir güçle boş şişeyi diğerlerinin yanına fırlattı. Elinden gelse zamanı durdurur, sonsuza dek göğsüne bastırdığı başına sarılı dururdu. Ne var ki zaman acımasız bir düşman, acılardan beslenen eli kanlı bir şeytandı. Ve bundan sonra zaman, asla hızlı akmayacaktı!



Yorumlar

  1. Kaderinin hırkası acıyla örülmüş ruhların hesaplaşması kelimelerle oluyor. Kelimeler acı çekiyor hep, hüzün yükleniyorlar. Yükleri hep ağır. Mutluluğa varıncaya değin bu ağır yükün altında kalacaklar. Haykıramadığımız ne varsa dilimizde sessizce bağıracaklar. Mutlu sabahlara dek yazmaya devam o zaman...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder