YİTİK RUHLAR TİYATROSU

 



Suratına yapışan sahte gülümsemeyi söküp çıkardı yitik ruhlar tiyatrosunun pejmürde oyuncusu. Perde kapanmış, günlük seyircisi taştan duvarların arkasına çekilmişti. Komodinin üzerinden sırıtmaya devam eden iğrenç maskeyi odanın köşesinde bulunan suratsızlar mezarlığına fırlattı. Nasıl olsa uyandığında yeni bir yüze sahip olacaktı: Canlı ve ışıltılı bir ifadeye sahip düzgün hatları olurdu, et ve kemikten ötesine nüfuz eden keskin bakışları, yay gibi gerilmiş kaşların altında bir ok misali uzanan kirpikleri, en ölümcülü ise kusurlu gamzelerle kusursuzlaşan dolgun dudakları…

Yarını düşünmeyi bırakıp sırt üstü yatağa bıraktı kendini. Uzun parmaklarını biçimsiz yüzünde gezdirdi. Sinir hücrelerine dahi yayılan çirkinliğinin yaşattığı gerçeklik hissiyle nefesini tuttu. Var olmanın verdiği haz tüm vücudunda dalgalanırken iki elinin üzerinde dikeldi ve ciğerlerini acıtmaya başlayan havayı boşalttı. “Kendi” olabildiği kısa zamanın tadını çıkartmak; demirden pencereleri parçalayıp tüm kukla yaşamlara, çaresiz ruhlara iplerini koparmaları için yalvarmak istiyordu. Özgürce uçsuz bucaksız ormanlarda dolaşmak, narin çiçeklerin kokularıyla mest olmak istiyordu. Çimenlerin üzerine kirlenmekten korkmadan “öylesine” uzanmak, yaşamak istiyordu, yaşamak…

Aynadaki ciddi duruşuna bakarak acı acı, sahte maskesi olmadan sadece acı olurdu gülümsemesi, gülümsedi. Henüz pencereye bile yaklaşmadan ayak bileklerinden bağlanıp yüz üstü yere yapışacağını, kollarının kırılması umursanmadan büküleceğini, haykırmaya fırsat bulmadan kanlı dudaklarının kızgın şişlerle kapatılacağını, göz kapaklarının elmacık kemiklerine bantlanacağını anımsamıştı. İlk karşı çıkışında başına gelenleri unutamamış huzursuz uykularını, dehşetli kabuslarla dağıtan o anları tüm çabalarına rağmen uzaklaştıramamıştı. Toparlandı. Çarpık bacaklarını zorlukla uzattı. Taş yastığının üzerine başını yasladı. Ellerini teselli edercesine başına sardı ve kendini huzursuz bir uykunun daha kollarına bıraktı.

Sabahın ilk ışıklarıyla açılan demir pencereden süzülen yakıcı alevlerin suratına yerleştirdiği yeni yüzle uyandı. Ruhsuz bedeni istemi dışında ayaklanıp günlük tiyatrosuna hazırlandı. Kollarında ve bacaklarından uzanan görünmez halatları, gırtlağına bastırılmış yağlı urgan tamamlıyordu. Dış dünyaya açılan kapıyı açtı ve sahnenin ortasına ulaştı.

“Elveda!” diye bağırdı. “Sahte dünyanın zavallı insanları…”

Seyircilerin alkışlamak için kaldırdıkları tahta kolları havada kaldı. Yağlı urgan müthiş bir güçle sıkılarak boynunu kırdı. Suratından fırlayan maske parçalanarak ufalandı. Mosmor olmuş çirkin suratında ilk kez tatlı bir gülümseme vardı…        

Yorumlar