KURUMUŞ İNSAN HAYATI

 


Yaşlı ve titrek ellerini zorlukla uzattı. Maun masanın kenarına tutunduktan sonra bükülmüş belini nafile bir çabayla düzetmeye çalıştı. Seneler hatıralarını çalmakla kalmamış; sağlığını, güzelliğini ve yaşama sevincini de alıp götürmüştü. Kambur ve şekilsiz gölgesi, gaz lambasının cılız ışığında dev bir yaratık gibi görünmesine neden oluyordu. Oysa gittikçe küçülmüş, havası boşaltılmış bir balon gibi büzüşmüştü.

Masadan ve kızılcıktan yapılma bastonundan destek alarak üzeri, çeyizinden kalma dantellerle süslenmiş şifonyerin çekmecesinden eskimiş albümü çıkarıp havaya kaldırdı. Yer yer çatlamış olan deri cilt oldukça yıpranmış olsa da sağlamdı. Bin bir güçlükle kalktığı yere dönerken artık çok uzaklarda kalmış anılar için bunca zahmete değip değmeyeceğini kafasında tarttı. Değeceği konusunda karar kıldı. Her canlı elbette yok oluş ile tanışacaktı ama kendisine tanınan kısacık var oluş şansını iyi kullanmalıydı. Sona yaklaştığını içten içe hissediyor, var olduğu süre zarfında yaptıklarını bir kez daha anmak, derin uykusundan uyanmadan önce rüyasının özel anlarını zihninde yaşamak istiyordu.

İlk sayfayı çevirirken titrek parmakları küçülüp gerildi, beş yaşındaki bir çocuğun gevşek tutuşuyla samandan kağıdı kavradı. Bahçelerindeki elma ağacının dalına oturmuş afacan bir gülüşle annesine bakıyordu. İncelmiş dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. Diğer sayfaya geçti. Kara önlüğüyle koca sırada tek başına oturuyordu. Okulun ilk günü diğer herkesten önce sınıfa koşmuş, yeni boyanmış kunduralarını yüksek sırada tüm gün boyunca mutlulukla sallamıştı. Sorasında genç bir kıza dönüştü. Sol elinde kurdeleli bir alyans, sağında sevdiği adam duruyordu. Sıcak bir yaş damlası düz bir çizgiyle süzülüp çenesinden aşağı düştü. Aceleyle yüzünü kuruladı ve birkaç sayfayı kendisinden beklenmeyecek bir hızla atladı. Lakin gözleri yeniden yaşardı çünkü ilk torununun kucağına verilmesine bakıyordu. Boğum boğum parmakları elbisesinin yakasını hafifçe kavramıştı. Yüreğinde kabaran özlemle fotoğrafa uzun uzun baktı. En son ne zaman torununa sarılmıştı? Hatırlamıyordu. Günler dayanıklılığını söküp götürürken göğsünde biriken yükler ağırlaşıyordu.

Dermanının kalmadığının farkındaydı. Kurumaya yüz tutmuş bir ağaç gibi gittikçe çürüyordu. Parlaklığını yitirmiş, eski canlılığından eser kalmamıştı. Ölüm mevsimi yaklaşırken tüm yaprakları sararıp hilebaz rüzgarlara kapılarak dört bir yana savrulmuşlardı. Keskin balta gövdesine sertçe indiğinde albümü sıkıca kavradı. Başı arkaya doğru düştü, ayakları son bir kez sallandı. Soluk gözleri usulca kapandı ve albüm cansız parmaklarından kurtuldu. Kuzeyden gelen soğuk rüzgar tüm yaprakları kopartarak savurdu. Anılar bir süreliğine havada asılı kaldıktan sonra toprağa karıştı…  

Yorumlar