İş yerinin kapısını sertçe çarptı ve çıktı. Öfkeyle sıkılmış
dişlerinin arasından anlamsız küfürler çıkıyor, kurumuş boğazından gergin
hırıltılar yükseliyordu. Evlerinin bulunduğu sokağa girdiğinde karısının pazar
poşetleriyle yürüdüğünü gördü. Çevresindeki her şey bulanıklaştı. Aldatılma
düşüncesi o kadar baskındı ki aşık olduğu dudaklardaki sıcak gülümsemeyi
görmedi. İşyeri mutfağından aldığı ekmek bıçağını parmakları bembeyaz olana dek
sıktı ve kararlı adımlarla yaklaştı. Çay molasında kulağına fısıldanan zehirli
kelimeler, tüm dünyayı sessize almıştı. Bir zamanlar şarkılarını hiç sıkılmadan
dinlediği kadının korku dolu çığlıklarını duymadı. Yaklaştı, kızıl saçlarından
tutarak başını geriye yasladı ve sevdiği kadının boğazına bıçağı sapladı. Pazar
poşetlerinden fırlayan meyve sebzeler kana bulanarak sokağın dört bir yanına
dağıldı…
Korkunç bir ağrı ile birlikte kavurucu bir sıcak tüm
bedenine yayıldı. Nefes almaya çalıştıkça ciğerlerine dolan kanı
hissedebiliyordu. Elleri istemsizce boğazına uzandı. Biraz önce elinde tuttuğu
bıçak kendi boğazına saplanmıştı. Kan dolan boğazından yükselen çığlıkları
sadece kendisi duyabiliyordu. Karısı deli bir öfkeyle başucunda dikiliyordu:
Ellerinde birkaç damla kan, dudaklarında zafer gülümsemesi, üzerinde ceza
indirimi isterken giyeceği takım elbisesi ile desenli kravatı vardı. Her şeye
hazırlıklıydı. Cinnet görüntüsünün altına gizlediği karanlık emelleri üç saniyelik
bakışında saklanmıştı….
Boşuna karşı koyan bedeni ölümün soğukluğuna teslim olurken
tüm bunları kendisinin de düşündüğünü hatırladı. Henüz bıçağı alırken bile
hesap etmişti olacakları. Önce namusunu temizleyecek, sonra birkaç gözyaşıyla
süslenmiş pişmanlık nutukları sıralayacak, parlak bir takım elbise giyip şık
bir kravat takacak, başı öne eğik bir şekilde af isteğinde bulunacaktı. Birkaç
sene hapis yatacak, ardından hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edecekti.
Son verdiği hayatın yıllarını çalmaktan hiç utanmayacaktı…
Ne var ki zaman kırılmış, masum bir kadının daha can
vermesine göz yummadan adaleti sağlamıştı. Gel gelelim ne insanlık durdurdu can
almayı, ne de zaman herkesi kurtarmayı başardı. Annelerimiz, ablalarımız,
kardeşlerimiz, canlarımız bir bir elimizden alındı. İşte budur dünya tarihinin
en büyük ayıbı! Hiçbir yaşamın değeri bu kadar ucuz olmamalı…
Yorumlar
Yorum Gönder