Kısa Hikayeler Dizisi 2 - Kırık Bardağın Öyküsü





Elma çöpünün de yerini almasıyla birlikte, artık kirle kaplı gövdesine aldırmadan kurumla kasıldı kırık cam bardak Funny. Bir zamanlar parlaklığıyla nam salmış bir bardak olsa da sonu diğer tüm türdeşleri gibi bir çöp yığınının ortasına atılmak olmuştu. Yine de halinden şikayetçi değildi. Her gün hikayesini dinlemek isteyen birilerini buluyordu ve böyle zamanların tadını çıkarmasını iyi bilirdi.

''Bundan yıllar önce usta bir zanaatkarın elinde can buldum. Saçları kırlaşmış, gözlerinin feri gitmiş olan adamcağızın elleri tecrübe ve emekle bilenmiş, yüreği yaptığı işin inceliklerine kapılmıştı. Özenle bana şekil verirken ne kadar hassas ve dikkatli davrandığını hatırladıkça ona karşı olan minnetimin coştuğunu hissederim.''

Hikayesi hırıltılı bir öksürük ile kesildi. Bugünlerde çöplüklerde baş gösteren salgın, hepsini kötü etkilemişti. Funny bile halsiz hissediyordu kendini. Yine de hikayesini anlatmaktan asla vazgeçmezdi.

''Usta, beni pürüzsüz bir kavisle şekilllendirdikten sonra vitrininin en gözde yerine yerleştirmiş ve alnının terini gururla silerken beni izlemişti. Vitrinde kaldığım iki gün boyunca insanları izlemiş, yoldan geçip giden insanların beni almayı hak edip etmediklerini düşünerek beklemiştim. İkinci günün akşamına doğru sarışın küçük bir kızın gözlerini bana diktiğini fark ettiğimde bundan sonraki yerimin onun evi olduğuna kanaat getirmiştim. Ah öyle güzel bir yüzü vardı ki...''

Genç çöplerden yükselen hayranlık nidaları, yaşlı çöplerin ayıplamalarıyla karıştığında Funny biraz nefes aldı. Alt tarafından başlayıp boynuna kadar ulaşan çatlak gün geçtikçe büyüyordu. Çok fazla vakti kalmadığını bilse de bunu dert etmek yerine umursamazlıktan geliyordu. Konuşmalar azalıp tükenince bakışlar yine ona çevrilmişti. Hep öyle olurdu.

''Sıkı bir pazarlık sonucu yedi buçuk liraya küçük kıza satılmıştım ve ustam tarafından yapılan özel bir paketin içinde kadının çantasına konulmuştum. Uzun bir yolculuktan sonra yuvam olacak eve varmıştık. Sahibim beni paketimden heyecan ve mutlulukla çıkarırken yeni evimde mutlu olacağımı düşünüyordum.''

Funny kısa ve keskin bir nefesi içine çekerken biraz sarsıldı. Fazla zamanı kalmadığını biliyordu. Yine de bu düşünceye boyun eğmeyecekti. Sahi ne kadar olmuştu buraya geleli?

''Altı yıl boyunca oldum da!'' diye devam etti. ''Sahibimin sofrasının baş tacı, dudaklarını kurutan gecelerinin kahramanıydım. Benden başka hiçbir bardaktan su içmez, beni hiçbir  zaman kirli bırakmazdı. Narin parmaklarıyla sürekli başımı yıkar ve havluyla kurulardı...''

''Ta ki arsız ve yüzsüz renkli bardaklar çıkana kadar!'' derken ses tonu istemsizce yükselmişti. ''Arkadaşlarından duyduğu; makinelerde yapılma, sağlıksız ve saygısız bardaklardan almak istiyordu sahibim. Lakin anne babası, benim sağlıklı ve harika yapımdan bahsederek bunu yapmamasını söylemişlerdi. O günden sonra bana karşı olan nazik tutumu değişmiş kaba ve hoyrat davranmaya başlamıştı. Ben ise tüm bunları genç olmasına vererek ona karşı olan görevimi layıkıyla yerine getirmekten geri durmuyordum.''

''Nitekim sahibim gün geçtikçe hırçınlaşmaya başlamıştı. Artık çoğu günler kiri bir şekilde yıkanmayı bekliyor veyahut bir köşede unutulup günlerce oradan alınmıyordum. Tüm bunlara rağmen anne babası beni savunmaktan geri durmayınca sahibimin sinsi planına kurban gittim...''

''Anne babasının evde olmadığı bir gün usulca yanıma sokuldu. Ben daha kaçmaya fırsat bulamadan belimden yakaladı ve gözlerinin hizasına kaldırarak asla hafızamdan silinmeyecek cümleyi söyledi: Zamanı geçenlerin, mekandan kovulması gerekir. Hayat gençlerin yaşaması gereken bir yerdir!''

Çevresinde toplanmış çöplerden büyük bir hayret ve öfke dalgalanması yükseldi. Funny ise bu sözlerin neden hala canını acıttığını düşünüyordu. O küçük masum kızın nasıl bu kadar zalimleştiğini bir türlü anlayamamıştı. Canı acısa da hikayeyi bitirmeye kararlıydı.

''Sonra da beni o yükseklikten yere bıraktı.'' derken sesi çatallaşmıştı. ''Neyse ki ustam tarafından sağlam yapılmıştım ki sadece boynumun bir kısmını kaybettim. Asıl yarayı ise kalbime almıştım. Sağırlaşmış, hissizleşmiş ve sessizleşmiştim. Çöp kutusuna atılırken bile feryat etmedim...''

Artık iyiden iyiye kötüleşmiş olan sesini düzene sokmakta zorlanıyordu. ''En sonunda da buraya getirildim!'' diyerek bitirdi.

Kendisine acıyarak bakan gözleri umursamadan yerinden doğruldu ve çöplüğün dibindeki evinin yolunu tuttu. Ağır aksak adımlarla ilerlerken bile zorlanıyordu. Popülaritenin gençleri yavaş yavaş zehirlemesine lanetler okudu. Hiçbir şeyin kıymetinin bilinmediği bir devire giriliyordu. Bunun acı tarafını bizzat yaşamış ve bundan sonraki zamanlar için kaygılanmaya başlamıştı.

Bundan bir yüzyıl sonra ne olacaktı? Şimdilerde anne babalarının bile korumakta zorlandığı gençleri kim koruyacaktı? Neye değer vermesi gerektiğini bile bilmeyen bir nesil yetişiyordu ve dünya er ya da geç bu gençlerin insafına kalmış olacaktı. Peki, o zaman dünyayı kim koruyacaktı?




Yorumlar

  1. Çok güzel bir hikâye okudum
    Teşekkür ederim
    Devamigelir umarım
    İnsan kendini koyuyor bardağın yerine istemsizce...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmene sevindim. Bu hikaye bu kadar ama yazılar devam edecek :) Amaç oydu zaten...

      Sil
  2. İki bıçak varmış. Bir kalın dayanıklı ve sağlam ama kör. Diğeri ince ama keskin. Bu bıçaklar savaş meydanındaymış gibi, çaepışırlarmış. Kalın bıçak sağlamlığına güvenerek, darbeler vuruyormuş keskin bıçağa. Keskin bıçakta karşılık vermeye çalışıyormuş, inceliğini unutarak. Ama ikisinin de unuttuğu bir şey vardı. Bir birlerine vurdukça ikisinden de parçalar kopuyormuş. Öyle ya biri kalın ama kör, diğeri ince ama keskin. Ve ikisi bitene kadar bu savaş devam etmiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Savaşların kazananları yoktur. Daha az kaybedeni vardır..

      Sil
  3. Daha azı yok. İkisi de biter. Büyükler yaşlarına güverener kendilerini tecrübeli ilan eder. Çocuklar zaten ayrı bir olay. Bir birlerini anlamaya yönelik bir çaba olmadığından ikisi de üzülür. Ve toplum olarak böyle bir son ile karşılaşırız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha azı her zaman vardır. Ama evet birbirimizi anlamaya çalışmıyoruz. Sonumuzu ise göreceğiz...

      Sil
  4. Kırık bardağın hikayesi harikaydı, emeğine sağlık 👍🏻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder